23 Şubat 2012 Perşembe

Saklambaç


Oysa sadece kendinden saklanmaya çalışıyordu çocuk .. 4-5 yaşlarındaydı ..

Öylece oturmuş bir yandan çayımı yudumlarken bir yandan kitap okumaya çalışıyordum. Etrafla çok fazla alakam yoktu. Ta ki o çocuk karşıma dikilene kadar .. Açıkçası kendince oynuyordur diye çok fazla ciddiye almadım ve okumaya devam ettim. Fakat çocuk ısrarcıydı .. Peşpeşe sordu: Abi nereye saklansam, bana saklanacağım bir yer göster? diye. Halbuki etrafta başka çocuk da yoktu. Kimden saklanacaksın? diye sordum. Kendimden, dedi. Şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra "kendinden saklanamazsın ki" dedim biraz da başımdan savma düşüncesiyle. "Saklanacağım işte, saklanacağım sonra da sayıp kendimi bulacağım" dedi, ısrarcıydı. Ne diyeceğimi bilmemedim. Bir taraftan kitaptaki yerimi kaybetmemeye çabalarken çocuk sanki beni ele geçirmeye çalışıyormuş gibi geldi. Başarmıştı da. Çayı, kitabı bıraktım bir kenara. Birlikte saklanacağı yeri düşünmeye başladık, çok geniş olmayan bir avludaydık. "Şuraya saklan" dedim elimle işaret ederek. "Ama orada insanlar var" dedi. Bu kadarı da olmaz dedim içimden. İnsanlara gözükmeden kendinden saklanmaya çalışan bir çocuk vardı karşımda .. Bir süre derin düşüncelere daldım, öylece düşündüm acaba bu bir işaret olabilir mi diye. Kendime geldiğimde çocuk "bana saklanacak yer göster" diye bağırıyordu. Bir ağaç arkası, bir duvar kenarı derken, insan sayısı giderek azalıyor ve bize saklanacak yeni yerler çıkıyordu. Çocuk sevinçle gösterdiğim yerlere saklanıp geri geliyordu. Bense o kendini bulana kadar düşünüyordum. İnsanlara gözükmeden kendinden saklanmak .. Çocuk bunu bilinçli olarak yaparken diye düşündüm acaba yetişkinler yaşamlarının büyük bir bölümünü bu oyunla geçirdiklerinin farkına varabiliyorlar mıydı? Daima saklanacak ıssız bir yer arayıp sonunda kendilerini bulabiliyorlar mıydı? Yoksa mezarda mı buluyorlardı kendilerini türlü koşuşturmacalardan sonra, ne de olsa saklanılabilecek en ıssız yerdi mezar. Bu düşüncelerle biraz oynadık çocukla .. Çocuk gitti, oyun bitti. Ardında sorular bırakarak ...    

19 Şubat 2012 Pazar

Yağmur, gece ve yalnızlık ..


Hani hiçbir şey yapmadan öylece oturduğunuz ve sadece düşündüğünüz anlar vardır ya, öyle zamanlardan bir zaman içinde gönül kapınızı çalmadan aralayan üç şey vardır: Yağmur, gece ve yalnızlık ..

Yağmurun hayat, gecenin ölüm ve yalnızlığın da sensizlik olduğu gerçeği bizi bu noktaya getirdi. Fâili meçhul bir cinayet değil bu. 
Herşey açık ve net. "Aşk" ..

Hayata sanki sonu hiç gelmeyecekmişcesine bağlanma, ölüme de sadece "oyun" ve "eğlence"den ibaret olan dünyadan kurtulma tutkusuyla tutunmak .. Ve bu iki tutkunun arasında "yalnızlık" hâline bir çare arayışı, sensizlikten arta kalan zamanlarda .. Ve bir de zaman denen sermayeyi en verimli şekilde kullanabilme tutku ve hevesi içerisinde geçen, her geçen gün pişmanlığın ziyâdeleştiği bir hayat .. 

Şükürler olsun ki hâlâ nefes alabiliyoruz ..   

17 Şubat 2012 Cuma

Aylardan sensizlikti


Aylardan sensizlikti .. Ve günlerden .. 
Sensizliğe açtım gözlerimi.
Hiç uyanmak istememiştim oysa ..

Yağmurlu bir geceydi ..
O kadar sevmeme rağmen yağmuru, hiç aldırmıyordum.
Çünkü sen vardın yanımda.
Ve yürümek anlam kazanıyordu sırılsıklam sokaklarda ..
Yürümenin de anlamı sen oluyordun.

Herşeyi sende görüyordum düşümde ..
Sen bir düş olup giriyordun hayatıma.
Bense inatlaşıyordum her zamanki gibi ..
Hiç uyanmamacasına ..

Yağmurlu bir geceydi ..
Ve sen vardın.
Hiç gitmeyecek gibiydin, oracıkta duruyordun.
Yağmur hiç dinmeyecek gibiydi.
Fakat sen gittin.
Yağmur da bitti ..

Sen gittin ..
Rüya da bitti ..







9 Şubat 2012 Perşembe

Hiç beklediniz mi?


Hiç beklediniz mi? Sorgusuz, sualsiz .. Kimi ve neyi, ne kadar ve hangi şartlarda bekleyeceğinizi düşünmeden, öyle saf ve temiz duygularla. Düşünce ve hislerinizin dünyasında zerre şüpheye yer vermeden .. Öylece beklediğiniz oldu mu?
 
Beklemek her zaman duyguların en yoğun olarak yaşandığı bir eylem olarak karşımıza çıkmıştır. Roman ve hikâyelerdeki özellikle dramatik sahnelerde karşımıza çıkan veya anılarımıza dönüp baktığımızda derin düşüncelere dalmamıza yol açan, kimi zaman kelimelerle izah edilemeyen ama sonu her zaman merakla beklenen bir eylem. Sadece eylem olarak tanımlayabiliyoruz çünkü beklentileriniz karşılanmamış ve sonunda sahile demirlemiş bir gemi gibiyseniz bu, adı konulamamış ve tüm sahneyi sadece sizin hislerinizin ve düşüncelerinizin oynadığı bir oyundan ibaret demektir. Sonunda kimi, ne kadar ve neden beklediğinizin bir önemi yoktur eğer yukarıdaki tanıma uyuyorsa yaşadıklarınız. Fakat sonucu ne olursa olsun beklemek güzeldir, en azından şiddetli rüzgarlara karşı bir önlem almış olursunuz beklemekle .. O an hiçbir şey sizi olduğunuz yerden hareket ettiremez ve beklediğiniz şey her ne ise sizi ondan alıkoyamaz. Sizi ondan alıkoyacak tek şey yine kendiniz ve sizin tahammül dereceniz veya beklentiye olan aşkınız, bağlılığınızdır. Bunu olaylara ve kişilere göre çoğaltmak mümkündür mesela iki beklentinin aynı zaman dilimine rastlaması karşısındaki tutumunuz veya olayın gerçekleştiği zaman ve mekân. Ancak bu, davranışların ve şartların aksine temelde iki kavramla alâkalıdır. Aşk ve sabır .. Dolayısıyla beklemek aşk ve sabır işidir. Bunlardan sabır, kişinin karakteri ve yapısıyla ilgiliyken aşk, kişinin duyguları ve hisleri üzerindeki hâkimiyetiyle ilgilidir. Beklentilerinize karşı duyduğunuz aşkınızın seviyesi çoğu kez bekleme sürenizi uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Tabi eğer beklemeniz boşunaysa ..! Beklemek sizce gereksiz ve boş bir eylem midir? Hayatınızdaki en değerli sermayeniz olan zamanınızdan ferâgat edip uğruna saatlerinizi verdiğiniz bir şey nasıl gereksizce olabilir .. Üstelik şimdiye kadar tartıştığımızın aksine bu eylemin kalp atışlarınızın daha hızlı atmasıyla sonuçlandığını düşünürsek zamanın her dakikası ne kadar da anlam kazanıyor. Dolayısıyla beklemek boşuna değildir ve sürenin uzun veya kısa olması hiçbir şey ifade etmez. Önemli olan aşkınız ve sabrınızın birlikte hareket ederek elde ettiği zaferdir ..  

Şimdi tekrar soralım. Siz hiç âşık oldunuz mu?            

8 Şubat 2012 Çarşamba

Düşümdeki yolculuk


Yeni bir yola çıkıyordu çocuk.
Bir çok defa yola çıkmıştı ama böylesine zamansız değildi hiçbiri ..
İlk duyduğunda değişmişti hisleri ..
Ayrılık haberini ..
Henüz olgunlaşmamıştı yüreği, saftı ama genişti.
Birçok kişiye yer vardı orada ..
Bir baba, bir ana, bir kardeş .. ve gül yüzlü kız bırakıyordu ardında ..
Ağlamamalıydı, ailesi önemli değildi ama gül yüzlü kız da oradaydı.

Şimdiye kadar yaşadıkları geçti gözünün önünden ..
Babadan sonraki reisiydi evin,
Korunmaya muhtaç olduğu halde koruyucusuydu.
Evin neşesi, anasının gözbebeği, kardeşinin sevgilisi, ağabeyiydi ..
Dışarıda yalnızdı, neşeli ama yalnız ..
Yalnızlığa aşıktı, bir de O’na ..
Oysa O da çocuğa aşıktı .. Bilmiyordu.

O an yaklaştıkça bir şeyler kopuyordu sanki yüreğinden ..
Yüreği yanıyordu ..
Dışarıya vurmamalıydı, çünkü O bakıyordu.
Hem yiğitti, cesurdu, evinin erkeğiydi .. Gurbet de neydi.
Bir şey duymuştu .. Yol gitmekle, zaman geçmekle biterdi.
Bu da geçerdi elbet ..
Fakat henüz başlamamıştı bile .. Farkındaydı.

Ve o an geldi.
Bir daha unutamayacaktı ..
Hiç bu kadar sıkı sarılmamıştı daha önce kimseye ..
Gitme deseler kalırdı.
Fakat gitmek zorundaydı .. Herkes bunun farkındaydı.
O’nun dışında ..
Hiç istemiyordu başından beri.
Soru işaretleri vardı kafasında hala ..
Bir anlam da verememişti hem .. Çünkü o yoksa hiçbir şeyin anlamı yoktu.
Son defa göz göze geldiler,
Ve bir yıldız daha kaydı ..
Tıpkı filmlerdeki gibiydi ama olabildiğince gerçekti ..

Gitti çocuk.
Ardına bile bakamadı ..
Ağlayacak bolca zamanı vardı artık,
Ve uzunca bir yolu ..
Öyle ki ne bu yol gitmekle biterdi ne de zaman geçmekle ..
Çıkmıştı bir kere sıladan ..
Baba ocağı, ana kucağı yoktu.

O da zamana direnip büyüyecek,
Herkes gibi gurbet türküleri ezberleyecekti bundan böyle ..
Anasının adı gurbet olacaktı .. Yârinin adı hasret ..
Gece yıldızlarla dost olacak, gündüzleri bulutlarla ağlaşacaktı.
 
Başını soğuk cama yasladı, gözleri kapandı.
Şimdiden daha önce görmediği düşlere dalmıştı.
Düşünde bir aşktan diğerine gidiyordu ..
Yalnızlığa ..

Gözlerini açtı,
Ateşler içinde kalmıştı.
Gül yüzlü kız başucunda uyanmasını bekliyordu ..


 
Ocak/2011