15 Mart 2012 Perşembe

Yağmur, gece ve yalnızlık - 2


Şubat sonuydu, yağmurlu bir salı akşamıydı. Yağmur o kadar güzel yağıyordu ki ıslanmayı hiç sevmeyen biri bile karşı gelemezdi buna. O da gerektiği gibi yaptı, kendini dışarıya attı. Yürüdükçe içi açılıyor, zihni genişliyor, hayata dair tüm soru(n)lar silinip gidiyordu kafasından. Ne zamandır bekliyor ve umuyordu böyle bir ânı. Daha doğrusu özlemişti .. En büyük arzusuydu halbuki gece olunca yağmurlu bir havada yalnız başına yürümek. Tüm kuru kalabalıklara ve gündüzleri aşikâr günahlara inat .. Hem öyle değil miydi .. Gündüz de peşine düşmemiş miydi gecenin nûrunun. Ve tüm kalabalıklar da o ilk yalnızlığın ardından gelmemiş miydi .. 

Şimdi kendisi kalabalıklar içinde bu yalnızlığı tekrar yaşıyormuş gibi geldi. 
Yağmurun ve gecenin muhabbetinin henüz farkında değildi. Yıllardır hep birlikteydiler halbuki. Geceyle söyleşirken yağmur katılırdı bazen sağanak sağanak. Bazen de deniz kenarında yağmurla ıslanırken anlamazdı gecenin ne zaman geldiğini, muhabbet koyulaşırdı her zamanki gibi. Bulutlar bırakırdı toprağa ne kadar hüzün varsa içinde, gece ise en koyu haline dönerdi zaman geçtikçe .. Tüm bu güzellikler olurken ay gelir ve bozardı tüm muhabbeti. Yükseldikçe keder ve sıkıntı çökerdi etrafa .. Yağmur küserdi, gece de çekerdi tüm karanlığını. İşte o zaman anlardı gerçek yalnızlığı. Demek ki hiçbir muhabbet ebedi değildi. O'nun muhabbeti dışında. Henüz farkında değildi ... 
          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder